top of page
Öne Çıkan Yazılar

Andrea Del Lungo’dan “Roman Nasıl Baslar?” Sorusuna Yanıtlar

  • Öykü Terzioğlu Özer
  • 30 Kas 2017
  • 11 dakikada okunur

* Aşağıdaki yazı Edebiyat ve Eleştiri dergisinde yayımlanmıştır. Künyesi şöyledir: “Andrea Del Lungo’dan ‘Roman Nasıl Başlar’ Sorusuna Yanıtlar”. Edebiyat ve Eleştiri 94 (Temmuz – Ağustos 2007): 119-126. Yazının pdf'sine buradan ulaşılabilir.

Bir Balzac uzmanı olan Andrea del Lungo, 19. ve 20. yüzyıl romanı konusunda kuramsal çalışmalar yapmakta ve Fransa’da, Toulouse-Le Mirail Üniversitesi’nde Fransız edebiyatı üzerine ders vermektedir. Del Lungo’nun, 2003 yılında Editions du Seuil’ün, yayın yönetmenliğini Fransız kuramcısı Gérard Genette’in yaptığı Poetique dizisinden çıkan Incipit Romanesque adlı kitabı, roman nasıl başlar sorusuna yanıt arayan ve bu konuda okura kuramsal bir bakış sunan kapsamlı bir çalışmadır. Bu yazıda, Andrea Del Lungo’nun kitabını tanıtarak üzerinde durduğu temel konuları aktaracağım.

Sanat Yapıtının Sınırlandırılması Sorunu

Del Lungo’nun belirttiği gibi, sanatçının yapmak zorunda olduğu seçimlerden biri de yapıtın sınırlarının—bu sınırlar ister edebiyat, müzik ve sinema yapıtlarındaki gibi, zamansal bir doğru üzerinde bir başlangıç ve sonla belirlenmiş olsun, ister bir tablonun çerçevesi, bir fotoğrafın kadrajı ya da bir heykelin plastik sınırları gibi uzam içerisinde belirlenmiş olsun—çizilmesidir (22). Sanatçı bu şekilde yapıtını kendi seçimleri doğrultusunda sınırlandırarak yapıtın içerisine dahil edilenlerle dışarısında bırakılanlar arasına bir çizgi çekerek kamuya, bütünlüğü içerisinde alımlanacak bir yapıt sunar (22). Sanatçının yapıtını sınırlandırma zorunluluğu, Del Lungo’nun Iouri Lotman’dan alıntılayarak belirttiği gibi “sanat yapıtı[nın] sonsuz bir dünyanın sonlu bir modelini temsil e[tmesinden]” kaynaklanır (23). Del Lungo’nun belirttiği gibi, roman da bu konuda bir istisna oluşturmaz; romanı sınırlandıransa metnin başı ve sonu ile, ön söz, son söz gibi ötemetinsel (paratextuel) ögelerdir (23-24). Ancak Del Lungo, romanı çevreleyen ötemetinsel öğeleri açılış bölümü (ouverture) olarak niteleyerek (54) kurmaca metine tam anlamıyla girişin roman başlangıcı (incipit) yoluyla olduğunu belirtir (54) ötemetinsel öğeler konusunda okuru Gérard Genette’in çalışmalarına yönlendirerek çalışmasının odağına roman başlangıcını alır.

Romanın Referans Noktası Olarak Başlangıç Bölümü

Del Lungo, kitabın “Giriş” bölümünde, roman başlangıcının, “yazma ve okuma edimlerinin taleplerinin birbirine temas ettiği [...] ve birbiriyle etkileştiği” bir alan olduğuna dikkat çekerek (14) romanın bu bölümünün yazar ve okur açısından ne tür anlamlara geldiği üzerinde durur. Del Lungo, tüm roman başlangıçların yazar açısından bir karar anına, bir tavır alışa işaret ettiği ve bu anlamda da içerisinde çeşitli riskler barındırdığı düşüncesindedir (14); çünkü yazarın, romanının başlangıç bölümünde “metni meşrulaştırmak, onun yönünü belirlemek, türe ve biçeme dair ipuçları vermek, kurmaca bir dünya inşa etmek ve anlatı konusunda bilgi vermek” gibi yükümlülükleri vardır (14). Romanın bu bölümü, sadece yazma değil okuma edimi açısından da belirleyicidir. Yazara göre, romanın bu bölümü, “kurmacanın muammalı eşiğini, [...] yeni bir dilbilimsel alana girişi” imlediği için okur açısından da bir “tuzak” teşkil eder (14).

Andrea Del Lungo, metnin devamının anlamlandırılmasında sürekli bir referans noktası ve bütün bir senfoninin kendisine ayak uyduracağı ilk akor işlevi gördüğünü belirttiği roman başlangıcını (55) metnin diğer bölümlerinden bir kapanış etkisiyle, biçimsel ya da tematik bir kırılmayla ayrılabilen ve uzunluğu değişiklik gösteren ilk birim olarak tanımlar (51) ve burada kurmaca bir anlatıcının ilk kez söz aldığını söyler (54). Bu anlamda, roman başlangıcı sessizlikten söze, boşluktan yazıya geçilen bir alandır (31).

Sessizlikten Söze Geçişin Gerekçelendirilmesi

Roman başlangıcı, yukarıda belirtildiği gibi, sessizlikten söze, boşluktan yazıya bir geçiş olduğundan, özellikle klasik roman başlangıcından beklenen, söz alma yetkesinin nereden alındığına bir açıklık getirilmesidir (32). Del Lungo, romanda sessizlikten söze geçişin meşrulaştırılmasında bazı yöntemlerin kullanıldığını söyler. Bu yöntemlerden en çok kullanılanı, kurmacanın aslında gerçek olaylara işaret ettiği yanılsamasının yaratılmasıdır (35). Bu yanılsama, yazar-anlatıcının, bir şekilde bulduğu bir metni, mektupları vb. yayımladığını belirtmesiyle yaratılabilir (35). Bu teknik, hem sessizlikten söze geçiş için bir gerekçe, hem de yazarın, kendisine yöneltilmesi olası ahlaksızlık suçlamalarına karşı aldığı bir önlem olabilir (35). Del Lungo, bu izleğe en çok 18. yüzyıl romanlarında rastlanıldığını söyler. Örneğin, Daniel Defoe’nun Robinson Crusoe ve Moll Flanders, Pierre de Marivaux’nun Marianne’ın Yaşamı adlı yapıtlarında bulunan bir el yazması metin, Samuel Richardson’un Pamela, Baron de Montesquieu’nün İran Mektupları ve Johann Wolfgang von Goethe’nin Genç Werther’in Acıları adlı yapıtlarında bulunan mektuplar söz konusudur (58). Bu yöntemi uygulayan yazar, kendisini kurmaca düzlemde bir editöre indirger (58). Del Lungo’ya göre, söz alma edimini meşrulaştırma kaygısı, yirminci yüzyıla gelindiğinde yerini, sözün kaynağının ve anlatıcının kimliğinin—örneğin André Breton’un Nadja’sının “Ben kimim?” diye başlamasında olduğu gibi—askıya alınmasına, böylelikle de söz alma ediminin keyfiyetine vurgu yapılmasına bırakır (38).

Romanda Anlatıya Nereden Başlanır?

Romanda, kurmaca bir anlatıcının sessizlikten söze geçtiği başlangıç bölümünde, anlatacakların nereden anlatılmaya başlanılacağı da önemli bir teknik konudur; çünkü aynı olaylar, okura farklı zamansal dizilimlerle aktarılabilir. Del Lungo, Incipit Romanesque’de bu konuyu ele aldığı bölümde epigraf olarak Lewis Carroll’un Alice Harikalar Diyarında adlı kitabından yaptığı şu alıntıya yer verir: “Beyaz Tavşan gözlüklerini taktı ve sordu ‘Kral hazretlerimiz nereden başlamamı uygun görür?’ Kral, ciddi bir ses tonuyla ‘başlangıçtan başlayın’ dedi, ‘sona gelinceye kadar devam edin ve daha sonra durun’ ” (103). Nereden başlamalı? Alice Harikalar Diyarında’da tavşanın krala sorduğu ve kralın da tüm oyunların bir başlangıcının, bir orta bölümünün ve bir de sonunun olması gerektiğini belirten “Aristoteles’in mantığına uygun bir şekilde yanıtladığı” (24) bu soru, Del Lungo’ya göre, her tür anlatı için başattır (103) çünkü, yukarıda da belirtildiği gibi, anlatıda konu edilen olaylar çeşitli zamansal sıralamalar içerisinde verilebilir. Kimi romanlarda, anlatıya nereden başlamalı sorusuna, kralın verdiği yanıt verilerek romana “başlangıçtan başlanır”. Del Lungo, bu tür roman başlangıçlarını Latincede “başlangıçta” anlamına gelen in principio başlığı altında sınıflandırır (104) ve bu tür başlangıçlarda, özellikle de 18. yüzyıl romanında, örneğin Defoe’nun Robinson Crusoe ve Lady Roxana gibi romanlarında olduğu gibi, roman kahramanının doğuşunun anlatıldığını belirtir (105). Yazar, Charles Dickens’ın romanlarında bu izleğin sıkça kullanıldığını söyleyerek David Copperfield’in başlangıç bölümünü örnek olarak verir: “Kendi yaşamımın kahramanı olacak mıyım, yoksa bu yeri bir başkası mı dolduracak? İlerleyen sayfalar bunu gösterecek. Hayatımın hikâyesine başından başlamak için diyebilirim ki, bana söylendiği üzere, bir Cuma geceyarısı doğmuşum” (106). Öte yandan, çağdaş romanda bu izleğin kırılmaya uğradığı ve parodileştirildiği görülür (108). Del Lungo, bu durumu Salinger’ın Gönülçelen adlı romanının başlangıcıyla örneklendirir: “Bu hikâyeyi gerçekten duymak istiyorsanız, ilk duymak isteyeceğiniz kuşkusuz nerede doğduğum, çürümüş çocukluğumun nasıl geçtiği, anne babamın beni dünyaya getirmeden önce ne yaptığı olacak; sonuçsa David Copperfield tarzında bir salata olabilir ancak” (108). Del Lungo’nun belirttiği gibi, burada anlatıcı Holden başlangıçtan başlamayı reddederek İngiliz klasik romanında sıkça kullanılan bir biçimi parodileştirir (108).

Yazar, in principio roman başlangıçlarında doğumdan başka, yola çıkış ve bir yere varma izleklerinin de yer aldığını ve bu izleklerin sıkça kullanılmasının nedeninin, böyle bir başlangıcın anlatı açısından sınırsız bir dizi olanağı içerisinde barındırmasından kaynaklandığını söyler (85). Öte yandan, benzer olasılıklara açık olan bir yere gelme, varma izleği, yazara göre, sembolik düzlemde, okuyucunun romanın uzamına dahil olmasını da imler (87). Bir başka in principio roman başlangıcı izleği olan uykundan uyanma izleğinde de iki başlangıç durumu çakışır: yeni bir güne başlangıç ve roman başlangıcı (91). Bu izleğin kullanıldığı romanlara Del Lungo’nun verdiği örnekler arasında, Franz Kafka’nın Dönüşüm’ü, Ivan Gonçarov’un Oblomov’u ve Rudyard Kipling’in Orman Kitabı yer alır (91).

Del Lungo, romancının romanına olayların orta yerinden, zamansal bir sürekliliği keserek daha önce başladığı varsayılan bir hikâyenin orta yerinden başladığı bir başka roman başlangıcından, Latincede “orta yerinde” anlamına gelen in medias res roman başlangıcından söz eder (111). Bu tür roman başlangıçlarının dinamik, dramatik bir yapıya sahip olduğunu ve okurun ilgisini çekmek konusunda başarılı olduğunu söyleyen (112) Del Lungo, örnek olarak Franz Kafka’nın Dava’sını verir. Del Lungo, bazı romanların da sondan başladığını belirtir (115). Özellikle polisiye romanlarda karşımıza çıkan bu roman başlangıcı türünde, önce anlatılan olayların nasıl sonlandığı, sonra da doğrunun, ya da suçlunun bulunmasına dek süren ve geriye dönüşlerle ilerleyen bir örgü söz konusudur (115). Del Lungo, bu tür başlangıçların okurun beklenti ve taleplerini dönüştürdüğünü, çünkü okurun hikâyenin nasıl sonlanacağıyla değil, romanın başında sunulan olaya nasıl varıldığıyla ilgilendiğini ifade eder (117).

Del Lungo, bunların dışında iki farklı tür roman başlangıcından daha bahseder. Bunlardan ilki roman başlangıcının kendisinin konu edildiği, üstkurmaca tekniğinin yer aldığı bir başlangıç türüdür. Del Lungo, bu tür roman başlangıçlarını Italio Calvino’nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu adlı romanıyla örneklendirir. Roman şöyle başlar: “Az sonra Italio Calvino’nun yeni romanına, Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu’yu okumaya başlayacaksınız. Uzanın. Konsantre olun. Diğer tüm düşüncelerinizi salıverin” (122). Diğer bir tür roman başlangıcı da, Del Lungo’nun, Latincede “sözün ortasında” anlamına gelen in media verba sözcük grubu ile karşıladığı ve özellikle Fransız Yeni Romanında görüldüğünü belirttiği (122) roman başlangıcı türüdür. Del Lungo, in media verba roman başlangıcını, Claude Simon’un Histoire adlı romanı ile örneklendirir. Küçük harfle başlayan bu romanın, Del Lungo’ya göre herhangi bir bağlamın, hatta ne konuda söz edildiğinin bile gizli kaldığı başlangıç bölümünde, “yazı kendisini süregiden bir dilsel akışın içerisine yerleştirmiş gibidir” (125). Del Lungo, Simon’un bu romanına ilişkin olarak Lucien Dällenbach’ın kullandığı “hareket hâlindeki trene binmek” eğretilemesini aktarır (125).

Roman Başlangıçlarının İşlevleri

Andrea Del Lungo, farklı roman başlangıcı türlerinden sonra, roman başlangıcının işlevleri üzerinde durur. Del Lungo’ya göre, roman başlangıçlarının dört işlevi vardır. Bunlardan ilki kodlama işlevidir (154); bu işlev, okura okuduğu kitabın türü, roman türü ve üslubu hakkında bilgi iletilmesini içerir (156). Bu da, romanın bir metinler ağının içerisinde, daha önce yazılmış ve okunmuş olan metinler içerisinde bir yere oturtulabilmesiyle olur (157), çünkü hiçbir roman bütünüyle yeni olamaz; roman, türünün talepleriyle yaratıcılık ve yenilik arasında bir uzlaşımın eseridir (157). Roman başlangıcının bir diğer işlevi, romanın konusunun açık ya da örtük bir biçimde ortaya koyulmasıdır; Del Lungo bu işlevi tematizasyon işlevi olarak adlandırır. Del Lungo, roman başlangıçlarının çeşitli sözlüksel ve anlamsal alanları açtığını ve bu alanların metinde yer alan temel izleklerle doğrudan ya da dolaylı bir ilişki içerisinde olduğunu söyler (160). Del Lungo, bu işlevi açımlamak için Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde adlı romanının başlangıç bölümünü ele alır. Roman şöyle başlar: “Bazen [...] gözlerim o denli kızlı kapanırdı ki, ‘Uyuyorum’ demek için zaman kalmazdı. [...] Uyurken de az önce okumakta olduğum kitap üzerine düşünmeyi bırakmazdım; ancak bu düşünceler olağandışı bir hal almaya başlamıştı: yapıtın hakkında konuştuğu şey benmişim gibi gelirdi bana: bir kilise, bir kuartet, I. François’nın ya da Charles Quint’in rekabeti” (161-162). Del Lungo’ya göre, bu başlangıç her şeyden önce, romanın temel izleklerinden birini, öznesi roman başlangıcında konuşan birinci tekil kişi olan iç gözlemi içerisinde barındırması açısından romanın geri kalanıyla doğrudan ilişkilidir (162). Öte yandan bu başlangıç, okurun daha sonra fark edeceği, Marcel’in yazma isteğine de örtük bir gönderimde bulunmaktadır (162). Son tümcede yer alan üç konudan kilise ve kuartet de Del Lungo’ya göre, metnin temel izleklerinden biri olan estetik deneyime gönderimde bulunurlar (162).

Del Lungo, roman başlangıcının yukarıda belirtilen iki işlevine bir de, romanın kurmaca evreni, yani olaylar, kişiler ve uzam ile ilgili bilgi verme işlevini ekler (167). Ancak bu işlev içerisinde bir gerilim barındırır: metin hem bilgi verme hem de bilgi saklama eğilimindedir (167). Del Lungo, Roland Barthes’ın S/Z adlı kitabındaki görüşlerine yer vererek okurda metni okuma isteğinin daim kılınabilmesi için, metinde yer alan muammaların metnin sonuna dek saptırılması, askıya alınması ve ertelenmesi gerektiğini belirtir (168). Dolayısıyla da, roman başlangıcının bilgi verme işlevi söz konusu olduğunda da, hem sundukları hem de gizledikleri göz önünde bulundurulmalıdır.

Del Lungo’ya göre, romanın başlangıç bölümünün son işlevi, olayların sahneye koyulması anlamına gelen dramatik işlevdir. Del Lungo, yazınsal türler arasındaki belirgin farkların büyük ölçüde ortadan kalkmış olmasına rağmen, romanın hâlâ, içerisinde fabula, bir olay örüntüsü barındırmasıyla tanımlandığını belirtir (171). Dolayısıyla da başlangıç bölümünün bu son işlevi, olaylara doğrudan giriş yapılması ya da bu olaylara bir arka plan oluşturulması, hazırlık yapılmasıdır (171).

Roman başlangıcının son iki işlevinden yola çıkan Andrea Del Lungo şöyle bir tablo oluşturur:

Roman başlangıçlarının zaman içerisindeki evrimi

Andrea Del Lungo daha sonra, yaptığı bu tablo dolayımında roman başlangıcının nasıl evrimini yorumlar. Yazara göre, roman başlangıçları romanın son iki yüz yıl içerisindeki tarihi boyunca, okuru bilgilendirme ve anlatılacak olana başlama işlevlerini, farklı biçimlerde yerine getirmiştir ve bu biçimlerin tarih içerisindeki evrimini izlemek olanaklıdır (177). Del Lungo, 19. yüzyılın ilk yarısında statik bir yapıda olduğu görülen roman başlangıçlarının zamanla yerini in medias res, yani dinamik başlangıçlara bıraktığını ve 20. yüzyılın ortalarında da başlangıç kavramının bile geçerliliğini yitirdiğini, başlangıcı askıya alan üstkurmacanın baskın olduğu bir yapıya büründüğünü söyler (178-179). Yazar, 19. yüzyıl yazarlarının benimsediği gerçekçilik anlayışının statik bir roman başlangıcının ortaya çıkmasına neden olduğunu söyler (178). Bunun nedeni ise, Del Lungo’nun Erich Auerbach’ın düşüncelerinden yola çıkarak belirttiği gibi, bu dönemde egemen olan görüş, yani insanın, sadece ve sadece genel, politik, ekonomik ve sosyal bir gerçeklik içerisinde sunulabileceği görüşüdür (178). Gerçekçi yazar, bu nedenle, insanı anlatabilmek için Tanrısal bakış açısından olayları anlatan bir anlatıcıya, içerisine daha sonra kişi ve olayların yerleştirileceği genel bir çerçeve çizdirir. Bu tür statik roman başlangıçlarında, olayların içerisinde geçeceği zaman dilimine dair bilgi verilmesi esas olmakla birlikte, bu başlangıçların odağında, Balzac’ın pek çok romanında olduğu gibi uzun mekân betimlemeleri ya da Dickens’ın ve özellikle de Rus yazarların yapıtlarında olduğu gibi, roman kahramanının tanıtılması da olabilir. (182). Del Lungo, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, romanda, mekân, kişiler ve zamanın sunuluşunda bir dönüşümün gerçekleştiğini ve bunun roman başlangıçlarını da etkilediğini öne sürer (183). Yazar bu durumu, Balzac’ın son romanlarını yazmasından yaklaşık 10 sene sonra, 1857’de yazılan bir roman olan Madame Bovary dolayımında açımlar. Del Lungo’ya göre, Madame Bovary’nin başlangıcı dinamik bir görünüme sahiptir (185): “Okul müdürü, kendisini takip eden, burjuva kıyafetleri giymiş, büyük bir sıra taşıyan yeni bir öğrencinin eşliğinde sınıfa girdiğinde etüt saatindeydik. Uyumakta olanlar uyandı ve çocuğun yaptığına şaşırmış gibi sıralarında doğruldular” (186-187). Romanın, Balzac romanından farklı olarak okura kişiler, yer ve zaman konusunda öncel bilgiler vermeden başladığı görülür; burada in medias res bir başlangıç söz konusudur (186). Del Lungo, romanda gerçekleşen bu dönüşümü Zola’nın bazı romanlarından yaptığı alıntılarla somutladıktan sonra, bu tür statik roman başlangıçlarının 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında iyiden iyiye egemen olmaya başladığını belirtir (190). Yazar, bu konuda André Gide’in Kalpazanlar, Albert Camus’nün Yabancı, Marguerite Duras’nın Moderato Cantabile, Michel Butor’un Dönüşüm, Franz Kafka’nın Şato ve James Joyce’un Ulysses adlı yapıtlarını örnek olarak verir. Del Lungo, romanda bir diğer dönüşümün II. Dünya Savaşı sonrası gerçekleştiğini belirtir (193): artık, romanlarda her tür göndergeselliğin reddedildiği, roman başlangıcının tam anlamıyla kendine dönük bir sesin ortaya çıktığı ve anlatının olanaklılığı hatta varlığının bile bir soru işareti haline geldiği bir anlayış söz konusudur (193). Yazar bu tür roman başlangıçlarını in media verba başlığı altında sınıflandırır ve Samuel Beckett’in L’Innommable adlı yapıtının başlangıcıyla örneklendirir: “Nerede şimdi? Ne zaman şimdi? Kim şimdi? Kendime sormadan. Ben demek. Üzerine düşünmeden. Bunlara sorular demek, hipotezler demek. Önden gitmek, buna gitmek demek, buna önden demek”. (195). Bu roman başlangıcında gösterenden ve göstergeden yoksun bir başlangıç söz konusudur (195). Del Lungo’nun belirttiği gibi, Beckett’in romanının başlangıcı, kim, nerede ve ne zaman sorularına eksiksiz yanıt veren Balzac romanındaki başlangıcı alaşağı çevirir (195).

Kötü Roman Başlangıçları Hakkında

Del Lungo, roman başlangıcı klişelerini ele aldığı bölümde, Italio Calvino’nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu adlı kitabında da yer verdiği bir izlekten söz eder. Söz konusu romanda yer alan başlangıç tümcesi olan “Karanlık ve fırtınalı bir geceydi” tümcesi, Viktoryen dönem romancısı olan Edward Bulwer-Lytton’un 1830’da yazdığı Paul Clifford adlı romanının açılış cümlesidir ve Charles M. Schulz tarafından Snoopy adlı çizgi romanda kullanılmıştır. Andrea Del Lungo, bu tür, “meteorolojik” başlangıç tümcelerinin, ikinci sınıf romanlarda ya da paraliteratürde özellikle kullanılıyor olmakla birlikte sıklıkla roman türüyle birlikte düşünüldüğünü belirtir (67). Del Lungo, bu tip kalıplaşmış roman başlangıçlarına örnek olarak Albert Camus’nun Veba adlı romanını verir. Veba’nın içerisinde yer alan bir romanın başlangıcı şöyledir: “Mayıs ayında güzel bir sabah, zarif bir amazon, müthiş kızıl bir kısrağın üzerinde Bolonya ormanının çiçekli patikalarında geziniyordu” (67). Ancak bu roman başlangıcı, daha sonra anlaşıldığı üzere, Camus’nün değildir; Grand isimli yazar karakterin başarısız yazma girişimlerinin sonucudur (68). Bu başlangıç, Grand’ın ölürken yaktığı el yazmalarında yer alan çok sayıdaki başlangıç tümcelerinden biridir (68). Del Lungo’ya göre, Grand adlı karakterde, modern edebiyatın ikilem, sıkıntı ve başarısızlıkları somutlanmıştır; çünkü modern edebiyat, daha önce yazılmış olandan, modellerden kendini özgürleştirmeye çalışır (68). Andrea Del Lungo, bu örnek sonrasında, Veba’nın gerçek başlangıç tümcesini alıntılar: “Bu kroniğin konusunu teşkil eden tuhaf olaylar 194.. senesinde Oran’da meydana gelmiştir” (69). Del Lungo, bu tümceden yola çıkarak romanın başlangıç bölümünde Grand’ın yazdığı türde tümcelerin, kimi paraliteratür örnekleri dışında, modern romanda kullanıldığında ancak ironi ya da parodiye işaret ettiğini, roman başlangıçlarında, okuduğumuzun bir roman olduğuna dair işaretleri başka yerlerde aramamız gerektiğine işaret eder (69). Bu işaretler temelde, Veba romanında görüldüğü gibi, okuyucunun zihninde oluşan ve klasik romanda kesin ve net bir şekilde yanıtlanan kim, nerede ve ne zaman sorularına verilen yanıtların içerisinde aranmalıdır (70). Italio Calvino’ya göre kişi, zaman ve mekân konusunda verilen bilgiler, roman türünün “kanonik bir ritüeli”ini oluşturur (70). Ancak bu “ritüel”lerle oynandığı da olur. Denis Diderot’nun Jacques le Fataliste’i şu tümcelerle başlar: “Nasıl tanışmışlardı? Herkes gibi tesadüfen. Adları neydi? Bu sizi ne ilgilendirir? Nereden geliyorlardı? En yakın yerden. Nereye gidiyorlardı? Nereden bilelim nereye?” (71). Andrea Del Lungo, okurun meşru beklentileriyle oynayan bu başlangıç tümcelerinin aslında yapıta kadercilik temasının işlenmeye başladığının bir göstergesi olduğunu söyler (71). Del Lungo modern romanda, romanın üzerinde uzlaşılmış diğer ögeleri için söz konusu olduğu gibi roman başlangıcının da özellikle aşıldığını söyler (73). Örneğin, Robert Musil’in L’Homme Sans Qualités adlı romanının başlangıç bölümünde, hava durumu yoğun bir meteoroloji terminolojisiyle verildikten sonra şöyle denilir: “Başka türlü söylemek gerekirse, eğer artık demode olmuş ancak yerinde bir reçeteye başvurmaktan çekinmezsek, 1913 Ağustos’unda güzel bir gündü” (75).

Andrea Del Lungo’nun kuramsal çalışması, bize roman başlangıcı hakkında kapsamlı bilgiler sunarak romanın nasıl başladığının, yazarın bilinçli bir seçimi olarak yapıtın nasıl anlaşılması gerektiği konusunda okur için bir anahtar işlevi gördüğünü, romana “öylesine” başlanmadığını gösteriyor. Roman başlangıçları konusu, Türkiye’de roman kuramı ve eleştirisi literatüründe henüz yer almamaktadır. Oysa, bu konunun, Tanzimat’tan bugüne yazılmış Türkçe romanların zaman içerisindeki evrimi ile ilgili önemli ipuçları sağlayabileceğini düşünüyorum.

Kaynak

Andrea Del Lungo. Incipit Romanesque. Paris: Editions du Seuil, 2003.

Comments


Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Yeni Yazılar
Etiketler
Beni Takip Edin
  • Instagram Social Icon
  • Facebook Classic
  • YouTube Social  Icon

© 2017 Öykü Terzioğlu Özer. 

bottom of page