top of page
Öne Çıkan Yazılar

Behzad'ın Yusuf ile Züleyha Minyatürü Üzerine

* Bu yazı, Annette Hagedorn'un kaleme aldığı ve Taschen tarafından yayımlanan Islamic Art başlıklı kitaptan alınmış (s. 68-69) ve Türkçeye tercüme edilmiştir. Konusu, minyatür üstadı Herat'ta (Afganistan) Kemaleddin Behzad tarafından yapılan ve günümüzde Kahire'de bulunan Yusuf ile Züleyha minyatürüdür. Minyatür opak suluboya, mürekkep ve altınla yapılmıştır ve tüm sayfayı kaplayan boyutu 30.5 x 21.5 cm'dir.

Bu minyatür, Sultan Ali El-Kâtib tarafından Timur hükümdarı Hüseyin Baykara Mirza'nın (1470-1506) isteği üzerine kaleme alınan ve Herat ekolünün en meşhur nakkaşı olan Behzad (1450/1460-1535) tarafından resimlenen bir el yazmasından alınmıştır. Minyatürde, Sadi'nin (1190-1283 ya da 1291) Bostan adlı mesnevi türündeki eserinden bir sahne tasvir edilmiştir. Bu sahnede, Züleyha'nın Yusuf'u baştan çıkarmaya çalışması resmedilmiştir: Züleyha, Yusuf'u sarayın birbirlerine bağlı olan yedi odasının her birine tek tek sokarak her seferinde kapıyı kilitler. Sonunda sarayın merkezde bulunan son odaya ulaşırlar. Burada Züleyha, Yusuf'a sarılmak ister. Fakat Yusuf ona dokunmadan kaçmayı başarır. Nakkaş, Yusuf'un önemine (peygamberliğine) başına nakşettiği ateşten hâle ile işaret eder, fakat aslında bakılırsa minyatürün bütününde Yusuf ve Züleyha önemsiz birer detaydan ibarettir. Bu minyatürdeki ana motif, nakkaşın olayı içerisine yerleştirdiği muazzam mimari yapıdır. Bostan'da Züleyha'nın sarayından bahsedilir, fakat sarayın daha detaylı bir tasvirine Cami'nin (1414-1492), bu minyatür yapılmadan kısa bir süre önce kaleme aldığı Heft Evreng'inde rastlarız. Cami, maddi dünyanın görkemini temsil ettiğini ifade ettiği saray ve yedi odasına mistik bir anlam da yükler: Bu yedi oda, aynı zamanda kavrayışa giden ruhani yolculuğun aşamalarıdır. Behzad, minyatürünü tasarlarken hikâyenin bu yorumundan ilham almış olsa gerek.


Nakkaş bu minyatürde oldukça karmaşık yapıdaki sarayın bir bölümünü, eş zamanlı olarak içeriden ve dışarıdan görünecek biçimde nakşetmiştir. Çok detaylı bir şekilde tasvir edilmiş olan bu yapı, duvarlarla çevrilidir ve üzerilerinde odaların, koridorların, açık ve kapalı kapıların yer aldığı ve birbirlerine merdivenlerle bağlanan birkaç kattan oluştur. Tuğla ile örülü duvarlar ve fayans ve mozaik gibi detaylar dönem mimarisiyle uyum içerisinde olabilir, ancak bunlar gerçekçiliğe karşı kayıtsız olan bir nakkaşın icatlarıdır.


Timurlu minyatürü ile karşılaştırmak için yer verilen Auguste Macke'ye (1887-1914) ait bu suluboya eser, Rhineland dışavurumcularının işlerinde düz yüzeylerin egemenliğini gösterir. Bu eğilimin temel kaynaklarından biri de hiç kuşkusuz, Fransız Kübistlerin ve Fovistlerin (Çiğ Renkçiler) Macke'nin üzerine yoğun bir şekilde kafa yorduğu teorileridir. Fakat hacim ve mekânın Doğu sanatındaki temsil ediliş biçimi de Macke için bir modeldi. Macke, özellikle de 1910'da Münih'te düzenlenen İslam Sanatının Başyapıtları sergisinde karşılaştığı İran minyatürlerinde farklı perspektif ve bakış açılarının, hatta mekânsallığın ve iki boyutluluğun bir arada kullanımından da etkilenmiş olsa gerektir. Fransız modernleşmesi ve Doğu sanatında mekânın temsil ediliş biçimi bir araya gelerek onu kendi fikirlerini oluşturmaya sevk etmiştir.

Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Yeni Yazılar
Etiketler
Henüz etiket yok.
Beni Takip Edin
  • Instagram Social Icon
  • Facebook Classic
  • YouTube Social  Icon
bottom of page