The Deluge Ark(ive) sergisi üzerine
- Harriette Richards
- 8 Ara 2017
- 3 dakikada okunur
* Aşağıdaki yazı, Visual Arts Hub sitesinde yayınlanan, benim de minyatürlerimle katıldığım The Deluge Ark(ive) başlıklı sergi ile ilgili kaleme alınmış bir eleştiri yazısının çevirisidir. Yazının aslına şuradan ulaşılabilir.

Sergiye eşlik eden ve novella türünde kaleme alınmış olan "The Deluge Ark(ive)" adlı kitapta yer alan bölümlerden birinin başlığı şudur: "Şimdi, geleceğe galebe çalar." Bu başlık hem günümüzün çevresel ve siyasal iklimini hem de sergiyi özetlemektedir.

Bu sergiyi gezerken, bizlere sadece geçmişin, sergideki işlere ilham veren tarihî olayların şimdiki zamanı alt ettiği değil, şimdiki zamanın gelecek zamana, belki de aynı geçmişin bir yeniden yazımı olan bir geleceğe işaret ettiği hatırlatılır. The Deluge Ark(ive)'da yer alan işlerin sunulduğu geçici ve değişken mekân, bize sadece geçmişten ve gelecekten değil, şimdi ve burada'dan da bahsediyor.
The Deluge Ark(ive), "buzların erimeye başladığı, okyanusların yükseldiği ve karayı sellerin bastığı on üç bin yıl önceki tufanın hikâyesi"ne, denize dair mitlere ve tarihsel belleğe dayanıyor. Sergi salonunda, altı ses heykelinden yayılan yumuşak seslerle kuşatılmış bir şekilde ayakta dururken insan kendisini aynı zamanda hem orada hem de başka bir yerde gibi hissediyor. İnsan kendisini Nuh'un gemisinden denize atılan ağlara takılmış, denizden gelen seslerin içinde süzülüyor gibi hissediyor.

Sanatın ses boyutu, sanatçı Nigel Helyer'in son derece tecrübeli olduğu ve tanındığı bir konu. Helyer'in işleri ne statik ne de sadece maddesel. Bu işler duyulara hitap ediyor. Sergideki "Sınır" adlı iki kano iskeletinin açık renkli ahşabı, insanı kendisine dokunmaya sevk ediyor. Eğilince, iskeletin içerisinden, Nigel Helyer'in âdeta bir hayalet gibi yükselen sesini duyuyorsunuz. Ahşap parçalarını birbirine bağlamada kullanılan turuncu ip, insanı kendilerine dokunmaya sevk eden bu nesnelerin bir başka çarpıcı özelliği.

Sergide, altı ses heykelinin yanı sıra, Türk sanatçı Öykü Özer'in /aynı zamanda novellaya eşlik eden) on yedi girift resmi de yer alıyor. Bu resimler, narin güzellikleriyle, nefis renkleriyle ve melankoliye meyleden görünümleriyle dikkat çekiyorlar. Her ne kadar bu resimleri heykellere daha yakın bir yerlerde, sergide bulunan bu nesnelerle diyaloğa girmiş şekilde görmek hoşuma gidecek olsaydı da, bu resimleri, sergideki heykellerden soyutlanmış bir hâlde görmenin beraberinde getirdiği bir avantaj da yok değildi: Bu sayede ziyaretçiler onları detaylı bir şekilde incelemek için gerekli alana sahip olabilmişlerdi. Özer'in resimleri, Helyer'in kaleme aldığı hikâyelere eşlik eden ve onları canlandıran resimlerdi.
Özer’in kâğıdın üzerine çizgi ve renk uygulama konusundaki kabiliyeti, Helyer'in ahşaba ve sese şekil verme kabiliyetine eşlik etmiş. İki sanatçı arasındaki iletişim ve işbirliği açıkça görülebiliyor: heykel, imaj, ses ve metin arasındaki anlatısal ipler sıkı sıkı ve ustaca örülmüş.

Nigel Helyer, sergi notlarına şunları yazmış: "Kanlarımız ve gözyaşlarımız okyanusla eşit derecede tuzludur. Bu bize yeryüzünde hayatın kaynağına dair bir hatırlatma ve esenliğimizi engin ve kayıtsız annemizle paylaştığımıza dair bir uyarıdır."
Bu projeyi gerçekleştirme fikri, Helyer'in dönüp geçmişe baktığı, Karadeniz'in tarih öncesinde şekillenmesi üzerine çalıştığı bir süreçte ortaya çıkmış. Proje, uzak bir geçmişe konumlandırılmış. Fakat aynı zamanda şimdiki zamana ve bu kırılgan dünyanın gelecekte başına gelmesi muhtemel felaketlere de sesleniyor. Deluge Ark(ive), can alan, evleri yerle bir eden, toprağı karadan koparıp kendi içine çeken suyun her daim sahip olduğu güçten bahsediyor.
Deluge Ark(ive) hem gerçeklere ses veren hem de insanı düşündüren bir sergi. Ve sergideki sesler artık duyulmadığında bile, bu sesler ziyaretçilerin kulaklarında çınlamaya devam ediyor.
Puan: 5 üzerinden 4 ½
Deluge Ark(ive)
Sanatçılar: Nigel Helyer ve Öykü Özer
Moonah Arts Centre, Hobart
17 Kasım – 16 Aralık 2017
Bakınız: www.sonicobjects.com
Commentaires