Hilmi Yavuz'un Sunus Yazısı
- Hilmi Yavuz
- 9 Kas 2017
- 3 dakikada okunur
* Aşağıdaki yazı Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü'nde yüksek lisans tezimi yöneten danışmanım ve sevgili hocam Hilmi Yavuz'un Nâzım Hikmet ve Sömürgecilik Karşıtlığının Poetikası başlığı ile kitap olarak yayımlanan tez çalışmam için yazdığı sunuş yazısıdır.

Sunuş
Şöyle bir deney yapalım: Belirli düzeyde bir eğitimden geçmiş, örneğin lise mezunu birinin önüne, aynı boyutta kâğıtlara aynı puntolarla yazılmış on ayrı metin konulsun. Bu metinler şiir, gazete haberi, mektup, deneme, felsefi bir makale, köşe yazısı, anı, tarih, tıbbi bir inceleme ve fizik kitabından alınmış bir metin olsun. Üzerlerinde hangi türe ait olduklarını bildiren herhangi bir işaret olmamasına karşın deneğimiz olan lise mezunu, çok az yanılarak ya da, daha güçlü bir olasılıkla hiç yanılmadan, bu metinlerin türlerine ilişkin yanlışsız kestirimde bulunacaktır.
Peki bu neden böyledir? Öyledir, çünkü okurla metin arasında, örtük bir sözleşme vardır. Bu sözleşme, deyiş yerindeyse, yazı türlerine ilişkin bir konvansiyona dayanır. Meşruluğunu, yazının hangi türe ait olduğunun önceden belirlenmiş kural ve ölçütlerinden alan bir konvansiyon! Eleştirmenler, bu konvansiyonu “okuma kontratı” olarak kavramsallaştırıyor.
Öykü Terzioğlu’nun bu yapıtında belirttiği gibi, Nâzım Hikmet’in, 1929 yılında yayımlanan şiir kitabına 835 Satır adını vermiş olması (dikkat edilsin: “dize” değil, “satır”), onun “şiirle düz yazı arasında bir ilişki kurmuş” olduğunu gösterir. Nâzım, ayrıca, Jokond ile Sİ-YA-U ve Benerci Kendini Niçin Öldürdü?’den “roman” olarak söz etmekte ve “şiirle roman arasındaki sınırları silikleştir[mektedir]” ki, bu Öykü Terzioğlu’nun çok doğru olarak tespit ettiği gibi, Nâzım’ın “okurlarına şiire dair yepyeni bir okuma kontratı sun[duğunu]” gösterir.
Öykü Terzioğlu’nun bugüne kadar Nâzım Hikmet üzerine yapılan akademik çalışmalardan çok farklı ve kışkırtıcı bu çalışması, bana göre, edebiyat sosyolojisi bağlamında da büyük değer taşıyan yargıları da içeriyor. XIX. yüzyıla gelinceye kadar şiirin düz yazı için ideal bir model oluşunun, bu yüzyıldan itibaren, deyiş yerindeyse, tersine dönüşü, romanın başat (dominant) bir anlatı türü olarak öne çıkmasının zihinsel arka planını oluşturur. Bugün ülkemizde de, şiirin geriye itilmesi ve romanın öne çıkmasının nedenlerini, Avrupa edebiyatında görülen bu “tepetaklak oluş”la ilişkilendirmek yanlış olmaz. Öykü Terzioğlu’nun da, Mark Jeffreys’in Ideologies of the Lyric adlı çalışmasından yola çıkarak tespit ettiği gibi, “düz yazı kurmaca türlerinin, özellikle de romanın anlatıyı tekeline almasıyla da anlatı, şiirin alanından dışlanmaya başlanmış ve şiir, daha önceleri ancak bir türü olan ‘liriğin gettosuna itilmiş’tir”.
Bu durumda şiir, ya (i) öykülemeyi (narration) öteleyen saf şiir veya öznel duyguları dile getiren lirik şiir olarak kalacak, ya da (ii) düz yazılaşacaktır. Düz yazılaşma, şiir bağlamında okura sunulan yeni bir “okuma kontratı” demektir. Nitekim, Öykü Terzioğlu, şiirde düz yazılaşmaya ilişkin bu “okuma kontratı”nın Batı şiirinde T. S. Eliot ve özellikle de Cantos’larıyla Ezra Pound tarafından yürürlüğe konulduğunu bildiriyor.
Avrupa’nın entelektüel tarihinde Nietzsche’nin bu “okuma kontratı”na son kertede radikal bir örnek teşkil ettiği söylenebilir. Felsefe metinlerinin, Aristoteles’ten itibaren verili kabul edilen okunma tarzlarının inşa ettiği “okuma kontratı”nın, şiirin “okuma kontratı”yla yer değiştirmesi, şüphesiz, büyük bir “söylem devrimi”dir. Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü nasıl okumalıyız: Şiir olarak mı, felsefi bir düz yazı metni olarak mı?
Öykü Terzioğlu, Nâzım’ın Jokond ile Sİ-YA-U ve Benerci Kendini Niçin Öldürdü?’de Nâzım’ın bu şiirleri nasıl düz yazısallaştırdığı (romanlaştırdığı) sorusuna, Mikhail Bakhtin’den yola çıkarak “çok seslileşme” ve “mizah” yanıtının verilebileceğini gösteriyor. Sonuç? Sonuç şu: “Nâzım Hikmet’in romanlaştığı ortaya koyulan şiirlerinde çok seslileşme Marksist öğreti doğrultusunda, sömürgeci üst sınıflarla ve doğal işçi sınıfı olarak gösterilen sömürge halkları sınıfsal çatışmanın temsilini, mizah da bu çatışmanın sembolik düzlemde bir devrimle sonuçlanmasını sağlamıştır”.
Öykü Terzioğlu, bu çalışmasıyla “üstün başarı”yı, Nâzım gibi söylersem, ‘ferade ferade’ hak ediyor.
Hilmi Yavuz
Ankara, 13 Mart 2009
#nazımhikmet #öyküözer #öyküterzioğluözer #nâzımhikmet #mikhailbakhtin #romanlaşma #hilmiyavuz #benercikendininiçinöldürdü #şiir #tarantababuyamektuplar #jokondilesiyau #okumakontratı #düzyazı #düzyazılaşma #bilkentüniversitesi #türkdiliveedebiyatı #tseliot #ezrapound #nietzsche #böylebuyurduzerdüşt #phoenixyayınevi
Komentar