Minyatür: Yüzlerce yıllık bir sanatın modern yüzü
- Zeynep Ardağ
- 2 Ara 2017
- 6 dakikada okunur
* Bu yazının İngilizce orijinali ve fotoğraflar The Guide Istanbul dergisinin Kasım/Aralık 2017 sayısında yayınlanmış olup orijinal versiyonun tüm hakları The Guide Istanbul dergisine aittir. Yazının tercümesi tarafımdan yapılmıştır. Tercümede oluşabilecek hatalardan The Guide Istanbul dergisi sorumlu tutulamaz. Yazının orijinal versiyonuna buradan ulaşabilir. (Öykü Terzioğlu Özer)
Uygurlardan Kanuni Sultan Süleyman dönemine ve o dönemden bugüne değin Türk sanatkârlar dünyayı detaylı bir şekilde tasvir etmek için minyatür sanatına başvurmuşlardır. Zaman içerisinde değişimler geçirerek günümüze kadar gelen bu sanat, bugün kendi özgün hikâyelerini anlatmak için geçmişle şimdiyi harmanlayan çağdaş sanatçılar tarafından icra edilmektedir.
Minyatürün coğrafyamızda uzun bir geçmişi vardır; Uygur Devleti’nden Anadolu’ya gelen minyatür sanatı, Selçuklar ve daha sonra da Osmanlılar tarafından gündelik yaşamın belgelenmesi için kullanılmıştır. Tebriz’in fethedilmesinden sonra, Fars etkisiyle, kahramanlık anlatıları, fabllar, edebî eserler ve halk hikâyeleri de minyatürle süslenmeye başlanmıştır. Türk minyatürü altın çağını 16. yüzyılın ikinci yarısında Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşamıştır.
18. yüzyılda Batı etkisi, sanat da dâhil olmak üzere bütün kültür sahalarını şekillendirmeye başlamıştır. Dönemin nakkaşlarından Abdülcelil Levni, Batı resminin bazı özelliklerini minyatüre taşıyarak özgün bir üslup oluşturduğu için geleneksel minyatürün kurallarını yıkan bir reformcu olarak kabul edilir. Teknolojinin hızla ilerlediği ve buna bağlı olarak modern matbaanın ve fotoğraf teknolojisinin ortaya çıktığı 19. ve 20. yüzyıllarda, bu modern belgeleme yöntemleri yaygınlaşmış ve dolayısıyla da minyatür geri plana itilmiştir.
Minyatür sanatı, Süheyl Ünver 1960’lı yıllarda geleneksel Türk sanatları konusunda yaptığı çalışmalar ile bu sanatı yeniden canlandırana kadar neredeyse tamamen unutulmuştu. Türk eğitiminde Batı müfredatı benimsendiği için, hiçbir üniversite geleneksel Türk sanatları alanında eğitim vermiyordu. Ünver, bu boşluğu doldurmak için Cerrahpaşa Tıp Tarihi Enstitüsü’nde gayrıresmi seminerler ve daha sonra da Topkapı Sarayı’nda uygulamalı dersler vermeye başladı. Öğrencilerinden birisi, gelecekte çağdaş minyatürün öncülerinden birisi olacak olan Günseli Kato’ydu.
Kato, The Guide İstanbul’a ruhunda bir şeylerin onu yeniyi aramaya sevk ettiğini ifade ederek “Sanat radikal, reformist olmalıdır” dedi. “Bir noktada, eski Osmanlı minyatürlerinin kopyalarını yapmak beni tatmin etmemeye başladı ve bu nedenle daha çağdaş bir minyatür üslubu geliştirmek için çalışmaya başladım” diyen Kato, bu süreçte Boğaz kıyısındaki yalıların, kendi evinin ve bahçelerin minyatürlerini yapmaya başladığını belirtti.
1981 yılında Kato burslu olarak kabul edildiği Tokyo Üniversitesi’nde geleneksel Japon resmi üzerine çalışmaya başladı. Bu dönemin onun sanatında büyük bir etkisi olacaktı. Kato bir yandan geleneksel Japon sanatını öğrenirken, bir yandan da Türk minyatürü dersleri verdi. Seneler sonra, bu iki kültürü harmanlayarak oluşturacağı üslubu onun imzası olacaktı. Kato minyatür sanatına özgü ögeleri büyük boyutlu heykellere, resimlere ve başka sanatsal formlara taşıyarak geleneksel ve çağdaş olanı bir araya getirecek ve zamanlar, kültürler ve normlar arasında bir köprü olacaktı.
Kato’ya göre, geleneksel sanatlarda reform yapmak isteyenlerin bakışlarını kitapların dışına çevirmeleri gerekir. Bu bağlamda “Minyatür bir kitap sanatıdır, ancak onu kitapların dışına çekerek duvarlara, bahçelere ve geniş alanlara uygulamak gerekir” diyen Kato sözlerine şunları ekledi: “Yeni ve farklı materyallerin yanı sıra teknolojiyi de kullanmalısınız. Örneğin minyatürü video sanatı olarak icra edebilirsiniz. Yapmanız gereken yegâne şey, minyatürün ruhunun peşinden giderek bu ruhu eserlerinize taşımaktır. Gerçek yaratıcılık ve özgünlük minyatürü 21. yüzyılın teknikleri ve sanatsal formlarıyla bir araya getirmekten geçer.”
GÜNÜMÜZÜN TOPLUMSAL KONULARINI MİNYATÜRLEŞTİRMEK
CANAN mahlasıyla bilinen Canan Şenol, Günseli Kato’nun ifade ettiği tarzda sanatsal üretim yapan sanatçılardan biridir. CANAN, Fars ve Osmanlı minyatür geleneklerini fotoğraf, video, nakış ve heykel ile harmanlayarak tanınırlık kazandı.
CANAN, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğrenciyken Bauhaus ekolünün, farklı materyallerin ve nesnelerinin kullanımı yoluyla sanatın gündelik yaşam ile temas ettirilmesine dayanan kavramsal düşünme tarzından etkilendi. Minyatürle geleneksel bakış açılarını eleştirmeye yarayan bir araç olarak ilgilenmeye başlayan CANAN, 2006 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nde Geleneksel Türk Sanatları Bölümünde görev yapan Taner Alakuş’tan minyatür dersleri almaya karar verdi. Fakat CANAN, Osmanlı minyatürlerinin röprodüksiyonlarını üretmekten daha fazlasını yapmak istiyordu. The Guide İstanbul’a “Hâlihazırda var olanı kopya etmek benim tam olarak yapmak istediğim şey değildi,” diyen CANAN, sözlerine şöyle devam etti: “Sanatçıların sanat eseri üretirken, hangi sanatsal biçimden faydalandıklarından bağımsız olarak, kendi ruhlarını ve duygularını eserlerine taşımaları gerektiğine inanıyorum.”
Toplumsal ve siyasi meselelerle ilgilenen bir sanatçı olan CANAN, tıpkı kendi dönemlerini belgeleyen Osmanlı nakkaşlarının yaptığı gibi, minyatürleri yoluyla güncel olaylarla ilgili yorumlarını aktarır. The Guide İstanbul’a “Eserlerimi yaratırken, o dönemde beni duygusal açıdan etkileyen konular hakkında düşünürüm ve bu şekilde, bu duyguları en iyi ifade edebilecek olan sanatsal biçimler kendiliğinden ortaya çıkar” diyerek çalışma yönteminden bahseden CANAN’ın eserlerinde kullandığı görsel dil ve konu seçimi, yıllar içerisinde gerçekçilikten uzaklaşarak daha sembolik bir görünüm kazanmış, mitler ve mitolojik figürler işlerindeki ana unsurlar hâline gelmiştir.
CANAN, Arter’de 24 Aralık 2017’ye kadar görülebilecek olan Kaf Dağı’nın Ardında adını verdiği son sergisinde, biçki, dikiş ve nakış gibi tekniklerden faydalanarak minyatür figürleri tül üzerine işlemiştir. Hayvanlar Alemi adını verdiği mekânsal enstalasyon çalışmasında ise, tümü geleneksel minyatür tarzında tasvir edilmiş olan parlak renkli ve pullu kumaşlarla kaplı olan hayvanlar, geçmiş ve şimdiki zaman arasında çağdaş bir köprü vazifesi görerek eski kitapların sayfaları arasından çıkıp galeri mekânını doldururlar.
BÜYÜK EKRAN, KÜÇÜK BOYUTLU
Murat Palta, Hollywood filmlerini geleneksel Osmanlı minyatürü tarzında tasvir ederek kariyerinde ilerledi. Yıldız Savaşları, Kill Bill, Baba, Inception, Otomatik Portakal, Ucuz Roman, Terminatör 2 ve Yaralı Yüz, minyatürlerinde resimlediği kült filmlerden yalnızca birkaçı.
Üniversitede grafik tasarım ve illüstrasyon eğitimi almasına karşın, Palta geleneksel Türk minyatürüne ilgi duymaya başladı. Hollywood filmlerinden sahneleri minyatür tarzında resmetme fikri kardeşiyle Yıldız Savaşları'nı izlerken “Darth Vader bir Türk komutanı olsa nasıl olurdu” diye şakalaştıkları an aklına geldi.
The Guide İstanbul’a “Popüler kültürün bir parçası olan sinemayı çok seviyorum. Aynı zamanda tarihe ve minyatürlere de büyük ilgi duyuyorum” diye konuşan Palta en sevdiği iki konu olan sinema ve tarihi bir araya getirmesinin bu ilginin doğal bir sonucu olduğunu ifade etti.
Palta 2012’de bitirme tezi olarak minyatür çalışmaya karar verdi. Hocaları başta bu konuda tereddüt etmiş olsalar da, Palta bu çalışmasıyla en yüksek notlardan birini alarak mezun oldu. Çalışmalarını sanatçıların işlerini paylaştığı çevrimiçi bir platform olan Behance.net’e yüklediğinde, işleri bir anda büyük bir popülerlik kazandı. Palta bu popülerliği beklemediğini şu sözlerle ifade etti: “Çok yaratıcı ve başarılı bir iş ortaya koyduğumun farkındaydım, fakat dürüst olmak gerekirse işlerin bu noktaya geleceğini ve bu kadar büyük ilgi göreceğimi hiç sanmıyordum.”
2012’den bu yana aynı tema üzerine çalışmaya devam eden Palta, yeni işlerinde farklı fikirler ve malzemeler denemekte. Örneğin, yakın zamanda tamamladığı işlerinden birinde Indiana Jones serisinden Kutsal Hazine Avcıları filmine ait bir sahneyi bir ışık kutusu üzerine çalıştı. Palta bu çalışması hakkında şunları söyledi: “Farklı materyallerle neler yapabileceğimi görmeyi amaçladığım deneysel bir çalışmaydı. Başlangıçta ne tür bir sonuç alacağımı bilmiyordum, fakat sonuçta ortaya çıkan iş oldukça başarılı bir iş oldu, çünkü ışık kutusu minyatürlerime sinematografik bir duygu kattı.”
Doğuyla batıyı, gelenekselle çağdaşı harmanlama arayışında Palta, Hollywood filmlerinin ötesine geçerek, Dönüşüm, 1984, Don Kişot, Küçük Prens ve Harry Potter gibi popüler kitaplardan sahneleri de tasvir etti. Kökeni yüzyıllar öncesine dayanan bir sanat biçimini kullanarak çağdaş bir hikâyeyi anlatmak hiç kuşkusuz kolay değildir. Palta’ya göre, böyle çalışmalarda karşılaşılan en büyük zorluk, araba, uçak ve uzay gemisi gibi objeleri minyatür estetiğine uygun bir şekilde çizmenin bir yolunu bulmaktır.
18. YÜZYIL SANATINA 21. YÜZYIL DOKUNUŞU
Onur Hastürk, tıpkı Murat Palta gibi, 2017 yılı Eylül ve Ekim aylarında Anna Laudel Contemporary’de düzenlenen Past Meets Present (Geçmiş Günümüzle Buluşuyor) sergisinde işleri sergilenen bir başka yeni nesil sanatçı. Eserlerinde nakkaş Levni’nin şehzadelerin sünnet töreni kutlamalarını tasvir ettiği meşhur Surname’sinden seçtiği sahneleri karton Starbucks bardakları üzerine çalışan Hastürk, bu şekilde 200 yıllık bir hikâyeyi günümüz popüler kültürünün merkezine yerleştirmektedir.
Sorgulayan bir sanat yaptığını ifade eden Hastürk işlerini ne geleneksel ne de çağdaş olarak nitelendiriyor: “Ben her iki taraf için de hep ‘öteki’ olageldim. Ama ‘öteki’ olmaktan ve işlerimin tam olarak hiçbir sanatsal türe ait olmamasından çok memnunum, çünkü bu bana özgürlük veriyor.”
Her ne kadar eğitiminin büyük bölümü geleneksel Türk minyatürüyle ve tezhiple alakalı olsa da, Hastürk Batılı sanatçıları da yakından takip ediyor. En meşhur Batılı ressamların bile Doğu’nun sanatsal biçimlerinden etkilendiğini şöyle ifade ediyor: “Matisse’in perspektif kurallarını yıktığı ve figürleri tıpkı minyatürlerde olduğu gibi boyutlandırdığı bir resmine denk geldim. Dahası, Picasso hat sanatının erişmeyi hedeflediği en yüksek estetik seviyede olduğunu söylemiştir.” Hastürk sözlerine, Batılı ressamların Doğu sanatlarından ilham almasının kendisine ne kadar çok heyecan verdiğini ekleyerek devam ediyor.
Hiç kuşkusuz, Doğulu ve Batılı sanatçılar arasındaki etkileşim tarih boyunca hep iki yönlü olmuştur ve tüm dünyada sanat, zaman içerisinde sanatçılar kendilerini yeni ve yaratıcı bir şekilde ifade etmenin yollarını buldukça değişmeye devam edecektir.
Günseli Kato bu konuda şunları söylüyor: “Her yüzyılın kendi özgün sanatsal üslubu olduğu gibi, biz de 21. yüzyıl minyatürüne özgü özgün bir üslup geliştirmeliyiz. Bunu yapacak olanlar da hem geleneksel hem de çağdaş sanatı bilen ve bunları harmanlayabilen sanatçılar olacak. Geçmişte takılıp kalmamalı, ondan alabileceklerimizi alıp bunları geleceğe taşımalıyız.”
#öyküözer #öyküterzioğluözer #öyküterzioğlu #minyatür #TheGuideIstanbul #zeynepardağ #levni #SüheylÜnver #GünseliKato #çağdaşminyatür #çağdaşsanat #CANAN #CananŞenol #bauhaus #TanerAlakuş #nakkaş #KafDağınınArdında #HayvanlarAlemi #enstalasyon #MuratPalta #grafiktasarım #illüstrasyon #OnurHastürk #Surname #Starbucks
Comments